complexity

Karmaşıklık Düşüncesinin Kaynağı
Karmaşıklık düşüncesinin kaynağı olan kaos kuramı 1920lerden itibaren çeşitli bilim dallarında
birbirlerinden habersiz bilimadamlarının benzer sonuçlara ulaşmasıyla gelişmeye başladı.
İndirgemeci ve mekanikçi bir bakış açısından düşünen bilimadamları, bütün fenomenlerin doğrusal
sebep-sonuç düzeninne uymak zorunda olduğunu yani olayların basit veya birleşik sepeblere bağlı
olduğunu kabul ederken, farklı alanlarda ki bazı fenomenlerin bu doğrusal ilişki ile açıklanamadığı
ortaya çıkmaya başladı (Kwinter, 1992). Bilgisayarlı hesaplama teknolojilerinin gelişimi doğal,
sosyal ve ekonomik fenomenlerin modellenmesini olanaklı kıldığında, bu fenomenlerin sebep-
sonuç ilişkisine dayanmadığı, kendi kendini organize eden, öngörülemez davranışlar sergileyen,
doğrusal olmayan sistemler olduğu ortaya çıktı.
Bir meteorolog olan Lorenz'in, hava tahmini ile ilgili araştırmalarında, meteoroloji olaylarının
doğrusal  ve periyodik olmadığı,  dolayısıyla tahmin edilemez olduğu sonucuna varması;
astronomide Jupiter lekesinin aslında sarmallaşarak akan bir kasırga sistemi olduğu ve bunu
oluşturan partiküllerin kendinden organize olan fakat kaotik bir düzenliliğe sahip bir sistem
olduğunun keşfi; gezegen hareketlerinin daha detaylı ve farklı ölçeklerde incelenebimesi, bu farklı
bilim dallarını aynı görüşe götürdü. Fizik dalında ise Poincare'in öngörülemezlik kuramı (non-
predictable), akışkanlar mekaniği, termodinamik ve entropi gibi dalların gelişimi ile ; matematikte
doğrusal olmayan denklemler, kompleks sayılar, hesaplama bilimi (computation) ve denklemlerin
görselleştirilmesinde ortaya çıkan sonuçlar kaos biliminin oluşmasının ilk basamaklarını oluşturdu.
Böylece öklidyen geometride statik bir betimleme olan denklem, dinamik bir sürece dönüştü(Gleick,
1988). Mandelbrot'un 1977'de “Fractal Geometry in Nature” kitabında ortaya attığı evrenin ,
atmosferden kalp atışına kadar tüm ölçeklerde basit  doğrusal  çizgilerden değil  fraktal
geometrilerden ya da kendini tekrar eden elemanlar sisteminden oluştuğu kuramı büyük bir
dönüşümü işaret etti. Türlerin evrimi  ve adaptasyonu, insan ve hayvan populasyonlarının
davranışları üzerine yapılan araştırmalar ile antropoloji, iktisat gibi çok sayıda bilim dalında yapılan
araştırmalar da aynı yasaları onaylar nitelikte sonuçlar elde etti. Bu dönüşüm ise her ölçekte aynı
yasaların egemen olduğu bütüncül bir evren kavrayışını içeriyor.
Yaşanan bütün bu gelişmeler toplumsal ölçekte de önemli etkiler yarattı. Kıtaların hareketi savı;
dünya yüzeyini, altındaki sistemi yürüten ateş tarafından devinim halinde tutulan katmanların
hareketi ile açıklaması dünyanın tahayyülün dışında bir enerjinin dengede tuttuğunun anlaşılmasını
sağladı. Dünyanın uzaydan çekilen fotoğrafları ise, yoğun, ayrıntılarla dolu ve hareketli bir sistem
imajı sunarak, mekanistik anlayışın dönüşümünün toplumsal imgesi haline geldi (Kwinter, 1992).
Bu dönüşüm Galileo ve Newton'un mekanistik dünya görüşünin yerini Prigogine ve Mandelbrot'un
doğrusal olmayan (non-linear) ve kendini örgütleyen (self-organised) evrensel bir görüşüne
bırakmasıdır. (Jencks, 1997).
1960'dardan itibaren bilim çevrelerinde geniş çaplı   yaygınlık kazanmaya başlayan
kaos/karmaşıklık (chaos/complexity) kavramları bir 'sistem' olarak tanımlandığında, bu sistem
içinde yer alan öğelerin durumu ve bu öğeler arasındaki ilişki biçimlerini ortaya koyan bir düşünce
sistematiğini tarifler. Karmaşık sistemlerin temel özelliklerinden olan ”doğrusal-olmama durumu”
(non-linearity), bu sistemlerin bütünü oluşturan parçalarının değil, bu parçalar arasındaki
etkileşimin özellikleri ile temsil edildiği anlamına gelir. Merkezi bir otoritenin olmadığı bu sistemde,
otonom hareket  eden parçalar  arasında etkileşim dinamikleri  ile yeni  ve uyumlu
yapıların/desenlerin özörgütlülük (self-organizing) prensibine göre ortaya çıkması süreci ise “ortaya
çıkma” (emergence) olarak adlandırılır. Sistemin kendisi ve özerk-otonom hareket eden parçaları,
her ölçekte kaosun temel prensiplerinden başlangıç durumuna hassas bağımlılığı işaret eder.
Parçacık fiziği (CERN) üzerine yapılan araştırmalar ve mikroskop teknolojisinin gelişimi ile
boyutsuzluk ilkesinin evrende her ölçekte hakim olduğu düşüncesini desteklemiştir.
 
Mimaride Karmaşıklık
emergent_ soft-space_ complexity_ energy-based_
cosmogenic_ folding_ nonlinear_ parametric_ biomimetric_
morphogenetic_ digital_ interactive_ post-spatial_ time-like_
complexity_ new-baroque_ pattern language
Evrensel ilkeleri açıkladığı düşünülen Newton fiziğinin, evrenseli açıklayamadığı durumlar ile
birlikte evrensellik düşüncesinin yerini yeni evrensel anlayışına bırakması, mimarlık düşüncesinide
etkiledi.  Mimarlık ortamında karmaşıklık, 1980lerden itibaren tartışılmaya başlanıp ilk mimari
ürünlerini 90'lı yıllarda verdi. Lineer-erken modernist-taylorist düşüncenin, öklidyen geometri ile
oluşturulmuş statik mekanlarının mekansallığını sorgulamaya başlandı. Kwinter bu sorgulamayı
şöyle tanımlar: “Artık yalnızca nesne, yapı veya bina değil, bütün ölçeklerde akışkan çevreler
teknik, mimari, biyolojik ve sosyal yapıların karmaşık bir biçimde içiçe girmesi ve çok katlı tek bir
akışkan içinde bütünleşmesi, onun analizinin yapılması ya da etkin bir müdahalede bulunulabilmesi
için yeni bir modelin uygun olabileceğini göstermektedir.” Bu yeni model durağan sonuç üründen
ziyade etkileşimli bir sürece odaklanıyordu. Jencks ise, ilk baskısını 1971 yılında yapılıp 2000
yılında güncellediği mimari düşünce akımları haritalamasında bu yeni paradigmayı yerel, gotik,
romantik, organik ve art-nouveau gibi akımların tarihsel bağlamının devamında konumlandırır
(2000).
Çağın düşünme biçimlerinin karakteristikleri hız, esneklik, dijital olarak tariflenebilir. Bu tarif
jeopolitik konumun ya da başka bir deyişle fiziksel mekanın, değerinin kayboluşunu da içerir
(Virilio, 1989). Günümüz düşüncesinde bahsedilen karakteristiklerle bağıntılı olan “zaman”
kavramının “mekan” kavramının önüne geçtiği söylenebilir. Senagala bu yeni düşünceyi mekan-
ötesi(post-spatial), mimarlığını ise izafiyet teorisinden ödünç aldığı bir isim olan “time-like” olarak
adlandırır (2002). Yeni mimarlık düşüncesinde mukavemet, tepkiye; saflık, hibride; yavaş, hızlıya;
olmak, yapmak eylemine dönüşür. Çağın karakteristiğini belirleyen bilgisayar teknolojilerinde de
programlamanın mantığı mekan değil, zaman üzerine kurulu olması bu savı destekler niteliktedir.
Günün değerlerini beliryen parametre zaman ise, mimari artık farklı bilgi akışlarının hızını ele alma,
uzlaştırma, yönlendirme ve ortaya koyma görevinin düştüğü söylenebilir.
Coop Himmelblau, mimarlığın mekanın ötesinde ya da mekanın bittiği yerde başladığını söyler,
yani çağdaş mimarlık, tarihsel ve fiziksel olarak deneyimlenen mekanın ötesinde başlar (aktaran,
Weibel, Location to non-Location, 2005). Fizikselliğin ötesinde ki bu yeni mekansal anlayışta yine
beden-odaklı mekansal deneyime bağlıdır. Christopher Alexander ise mekanın yeni odaklarını,
değer, bağlam, tasarım ve yaratım, insan duyguları, ekolojik/sürdürülebilir/bioloji, sosyal mutabakat
ve formun ortaya çıkan güzelliği olarak tanımlar(2003).Kitleleri değil bireyleri odağına alan bu yeni
mekan anlayışı dijital ve fiziksel dünyaların tek bir arayüzde bireşmelerini içerir.
Olanaklar/Olasılıklar
Karmaşıklık düşüncesinin mimaride ki karşılığı çok çeşitli olasılıkları beraberinde getirir. Bu
olaslıklar, ütopya-sonrası dönemde, devrimci bir toplum için, yapay(artificial) ve duyarlı(responsive)
çevreler üretme   idealini de içerir (Hight, 2008). Mekansal kalite üretkenlik, optimizasyon, ruh hali
ve atmosfer bağlamlarında ele alınır. Burada Banham'ın mimarlığın artık strüktürel çözümlerden
ziyade enerji odaklı çözümlere doğru kaydığı saptaması, nasıl bir mekansal kalite arayışında
olunduğunu belirtir. Ekoloji  mimari ile doğal çevre arasında geliştirilen etkileşimli yeni bir tür ilişki
bu mekanal kaliteyi anlamaya örnek olabilir. Bu bağlamda mimarlık, aktif ekolojik koşulları
(modifiye edilmiş atmosfer, jeotermal değişimler, manyetik alanlar, habitatlar...vb), mimari ve
kentsel deneyimi sağlayan yeni coğrafi modelleri, efektleri ve duyumları ile üretme olasılığını içerir.
Yeni mekansal arayış, teknik, mimari, biyolojik ve sosyal yapıların karmaşık şekilde birbirinin içine
girmesi ve çok katlı tek bir akışkan içinde bütünleşmesi, ve teknolojinin bu bütünleşmeyi olanaklı
kılması olarak tanımlanabilir. Teknoloji bu bütünleşmeyi programlama ve hesaplama yolu ile sanal
gerçeklik içinde, interaktif bir düzenek olarak kurgulayabilir. İdeal durumda bu kurgudaki parçalarda
adaptasyon, dışarıdan müdahaleleri  soğurma,  onlara göre şekillenme gibi  kaos ilkelerini
gerçekleştirler. Kas Oosterhius, bu önemli paradigma değişimini açıklarken, insan olarak bizlerin
süper hızlı-gerçek zamanlı hesaplama süreçlerinin dinamiklerini öğrenmemiz gerektiğini ve “yeni”
binaların artık hesaplama(computation)  yoluyla tasarlanmayacağını,  binaların kendilerinin
hesaplama olacağını öngörür (2005). Kurallar, algoritmalar ve sürecin sürekliliği ile tasarlama, bu
yeni tür binaların esaslarını oluşturur. Bu binalar, hareket eden akıllı parçaların, herbirinin nispeten
basit bir kural uyarınca ve lokal bilince göre adapte olan, sürü davranışlarına dayanırlar.
Öte yandan karmaşıklık mimarisi, biyoloji ile gerek form gerek işlev açısından şimdiye kadar ki en
yakın ilişkiyi kurar. Yapıların, iskelet, kas, dolaşım sistemleri olan metabolizmalar olarak ele
alındığı,  mimarlık ile biyoloji arasındaki bu alışveriş biomimetri olarak adlandırılır. Aynı zamanda
yaşadığımız post-hümanistik dönemde bioteknolojinin hızlı  gelişimi,  insan sinir sisteminin
fenemolojik bütünleşmesini; makinelerle, duyum ortamı yazılımları (çoklu medya, sanal gerçeklik)
arasında  doğal arayüzlerle (yani ses, davranış, dokunma) akıcı ve doğrudan ilişki kurulmasını
olanaklı kılar.
Mimarlık Üretimi - Dijitalden Fiziksele
Bina üretiminde öklidyen geometrinin uzun geleneği sonucu; “Mimarlar inşa edebildiğini çizdi ve
çizebildiğini inşa etti.”(William, 1995). Temsil ve inşa arasındaki bu ilişki dijitalin olanakları ile
topyekün evrilse de en temeldeki bu ilişkinin tamamen yok olduğu söylenemez. Dijital üretim
araçlarının kapasitelerine dair bilgiye hakim olan mimar, bu kapasitelere özel olarak tasarım yapma
olanağına da kavuşur. Dijital üretim araçları kompleks geometriler ile fiziksel mekan üretmeyi
olanaklı kılmıştır. Örneğin, NURBS (Non-uniform rational B-spline) biçimlerinin, kıvrım ve yüzey
olarak tanımlanan parçaları, ve bu parçaların programlanabilirliği aynı zamanda dijital üretim
süreçleri ile inşa edilebilirliği anlamına gelir. Dolayısıyla programlanabilirlik inşa edilebilirliğin
dolaysız sonucu olur. Tasarlama ve inşa etme arasındaki bu dolayız ilişki içinde bulunduğumuz
dijital çağın belirgin özelliklerinden birini oluşturur. Yapılar artık sadece dijital ortamda doğmaz aynı
zamanda CNC (computer numerically controlled) üretim teknolojileri  ile dijital  vasıtasıyla
“dosyadan-fabrikaya”(file-to-factory)  biçiminde üretilir  (Kolarevic,  2003).  Ayrıca  mimarların
tasarımın başlangıç aşamasında direkt olarak yapı üreticileriyle çalışması, üretim ve tasarım
süreçlerinin entegrasyonunun potansiyellerini açığa çıkartır (Weinstock&Stathopoulos, 2006). Artık
mimar için cevabı aranan soru, inşa edilebilirlik değil, yeni dijital üretimin olanakları ile hangi yeni
araçların avantajlarının kullanılacağıdır.
Dijital ortamda programlanabilirlik ve inşa edilebilirlik arasındaki bu yeni tür ilişki, çizimden binaya
aktarımın geçerliliğini yitirmesine neden olur. Konvansiyonel olan çizim ve sunum yerini model ve
simülasyona bırakır. Fabrikasyon ve inşa süreçlerinde bilgisayar kontroll makina kullanımı, zaman
alan, hata riski bulunan çizimlerin üretimini gereksiz hale getirir, aynı zamanda tasarım ve üretim
arasında bir geri-besleme mekanizması kurgulanmasını sağlar (Kolarevic, 2003).  Dolayısıyla
mimar, temsiliyet ve yeniden üretilebilirlik teknikleri aracığıyla gerçekleşen yetkinliğin dönüşümü ile
karşı karşıya kalır. Bu dönüşüm, CAD/CAM teknolojilerinin  ürünü tasarlamaktan ziyade süreci
tasarlama araçlarına, mimarında mekandan ziyade zamanı ele aldığı bir yetkinliğe işaret eder.
İdeal olan, bu süreç odaklı tasarım kavrayışının (CAD/CAM) mimarı, bütünleşik bir tasarıma
ulaştırmasıdır.
Yüzyıl başında hakim üretim biçimi olan seri üretim modelinden kitlesel bireyselleştirme modeline
geçiş, bahsedilen süreç odaklı tasarımın olanaklılığını ifade eder. Kitlesel bireyselleştirme, esnek
süreçler kullanarak özgün tasarımlara sahip ürünleri ya da hizmetleri yüksek miktar ve düşük
fiyatlara üretme ve kullanıcıya sunma becerisi olarak tanımlanır (Schumacher&Rogner, 2001).
Yapay zeka araştırmalarında ki gelişmeler ile birlikte interaktif karar destek sistemleri cep
telefonlarının içine kadar girebildi. Bir cep telefonu işlemcisi olan Android, yeni kişiselleştirilebilir
sekreter yazılımı ile bizim yerimize karar verme değil, fakat kendi düşünce akışından mantıksal/
sistematik modeller kurgulama becerisine sahiptir. Zamanla bireye göre özelleşen/adapte olan
yazılım kendi reflekslerini kullanıcısının ihtiyaçlarına göre geliştirmeyi öğrenir. Mekansal anlamda
kitlesel bireyselleştirme sanal gerçeklikten, fiziksel gerçekliğe henüz geçemediyse de, bu geçişi
öngörmek çok olasıdır.
Mimarın Rolü
Dijital teknolojiler, kavramsal aşamasından gerçekleşme aşamasına kadar, yapı endüstrisinin ve
mimarın yapı sürecindeki rolünün tüm doğasını ve kurgulanmış hiyerarşilerini dönüştürmüştür.
Tarihte ilk defa, mimarlar yapının spesifik bir biçimini  değil  tasarımın belli  durumları için
tanımlanmış bir dizi parametik denklemin prensiplerini kurgular (Kolarevic, 2003). Mimarın rolü
artık tasarımcı değil kararlar almak ve talimatlar(yönerge) hazırlamak olur. Yunan mitolojisinde ki
Demiurgos miti, mimarın yeni rolünü açıklamaya yardımcı olur. İnsanlar için inşa eden, mimar olan
Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var
etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek yeni bir şeyler meydana getirir. Demiurgos'un kaotik ve
belirsiz bir olmama halinden oluşan dünyası, karmaşıklık düşüncesinin evrensellik anlayışı ile
paralellikler göstermektedir.
Yeni tanımlanan tasarım süreçleri aynı zamanda mimara, yalnızca teknolojinin izin verdiği sınırlar
dahilinde tasarım ikilemi sunuyor. İnsan faaliyetlerinde ki “yapma”dan, “kontrol etmeye” doğru olan
dönüşüm, araçlar dünyasının gelişimini ve bu araçları “kullanmanın kültürünü” de beraberinde
getiriyor. Tasarım, zaanat süreçlerinden ortaya çıkan bir disiplin olarak,  alternatif olası durumları,
her birini ayrı ayrı fiziksel olarak test etmeden, soyutlayan ve değerlendiren bir disiplin olma
durumundayken, bilgisayar destekli tasarım araçlarının gelişimi ile olasılıkları sanal gerçeklikte test
edilebilir, soyutlamaya başvurmadan değerlendirilebilir bir disiplin olma yolunda ilerliyor (Menges,
2006).  Tasarımcının kullandığı araçların arkaplanlarından bihaber , mekanizmalara yabancı,
yalnızca arayüzlere aşina olmasını bu bağlamda sorunlara yol açabilirken, bu araçların gelişimi ve
buna cevap veren yetkinliğin gelişimi/kültürü arasındaki ilişki tüm mimarlığın sorunsalı haline
geliyor.
Yakın gelecekte mimar olmak, tasarımcıyla beraber inşa eden anlamına da gelebilecek çünkü
dijitalin olanakları ile yapının imalat ve inşasına ilişkin tüm bilgi, şimdi ki gereksiz aracılık ve
verimsiz hiyerarşilerden bağımsız bir biçimde üretilebilecek. Bu sürecin tasarımcıya daha fazla
kontrol, sorumluluk ve güç verecek olması muhtemel. Belki de bu Mitchell ve McCullough'un
gözlemlediği gibi tasarımcılar çizim yapmaya başladığı anda tasarım ve üretimin arasında açılan
ve mühendislik, mimarlık gibi  farklı disiplinlerin sürece entegrasyonuyla büyüyen boşluk,
tasarımcıya “usta” ünvanını geri vererek kapatılacak (1995).

Referanslar
Alexander, Christopher, Some Emerging Scientific Concepts Bearing on Complexity Which Come
from Studies in the Field of Architecture, in New Concepts in Complexity Theory, 2003
Bouman, Ole,  “Building Terminal-For an Architecture Without Objectness” in Disappearing
Architecture: From Real to Virtual to Quantum, Birkhauser, 2005, p.260-263
Frazer, John, An Evolutionary Architecture, Architectural Association Publications 2003
Gleick, James, Kaos, Tübitak Yayınarı, 1988
Hight, Christopher, Architectural principles in the age of cybernetics, Routledge, 2008
Jencks, Charles, Nonlinear Architecture: New Science = New Architecture?, Architectural Design,
1997, vol.67; n.9/10, p. 6-7
Jencks, Charles, Architecture 2000 and Beyond, (Critique & new predictions for 1971 book),
Academy, Wiley, May 2000
Kolarevic, Branko, Architecture in the Digital Age  Design and Manufacturing, New York: Spoon
Press, 2003
Kwinter, Sanford, Emergence: or the Artificial Life of Space, ANYwhere, 1992.
Menges, Achim,  Instrumental Geometry, in Architectural Design (AD) - Techniques and
Technologies in Morphogenetic Design, Vol 76, Issue 2, March/April 2006
Mitchell W. and McCullough M., “Prototyping” (Chapter 18) in Digital Design Media, 2nd edition.
New York: Van Nostrand Reinhold, 1995, pp. 417–440.
Oosterhius, Kas, “New Kind of Building” in Disappearing Architecture: From Real to Virtual to
Quantum, Birkhauser, 2005, p.97-98
Senagala, Manesh, Interrupted interface on the cybernetics of digital design process, Elsevier B.V.
, 2003
Senagala, Mahesh - Post-spatial Architectures- The emergence of time-like parametric worlds,
Thresholds - Design, Research, Education and Practice, in the Space Between the Physical and
the Virtual , Pomona, 2002, pp. 69-76
Schumacher, Patrick&Rogner Christian, After Ford, Published in Stalking Detroit, 2001
Weibel, Peter, Location to non-Location: from Presense to Absense, in Disappearing Architecture:
From Real to Virtual to Quantum, Birkhauser, 2005, p.266-271
Weinstock, Michael &  Stathopoulos, Nikolaos, Advanced Simulation in Design, in Architectural
Design (AD) - Techniques and Technologies in Morphogenetic Design, Vol 76, Issue 2,
March/April 2006
Wiscombe, Tom, Emergent Processes, www.emergentarchitecture.com/
Demiurge, Wiipedia maddesi, http://en.wikipedia.org/wiki/Demiurge



0 yorum:

Yorum Gönder

Bloglar

İzleyiciler

kitap

  • Ballard, J. G. - Concrete Island
  • Ballard, J. G. - Crash
  • Borden, Iain - Drive: Automobile Journeys through Cities, Architecture & Film
  • Borden, Iain - The Pleasures of Driving: Experiencing Cities from the Automobile
  • Colomina, Beatriz - Modern Architecture as Mass Media
  • Giedion, Sigfried - Space, Time & Architecture
  • Isaacs W.F. - Time and the Fourth Dimension in Painting
  • Kwinter, Sanford - Architectures of Time
  • Lefebre, Henri - Production of Space
  • Lerup, Lars - After the City
  • Simmel, George - Metropolis and Mental Life
  • Soja, Edward - Six Discourses on the Postmetropolis
  • Sözen, Hayriye - Mimarlıkta Zaman YL Tezi
  • Venturi, Robert - Learning from Las Vegas
  • Virilio, Paul - Speed and Politics
Blogger tarafından desteklenmektedir.